Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 'Siyasetçi kadar korunmasız, siyasetçi kadar onun bunun gerine gerine tokat atmaya çalıştığı başka bir meslek yoktur' dedi.
Arınç, Türk Parlamenterler Birliğinin (TPB) TBMM'de düzenlenen, 15. Olağan Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, parlamenterliğin onurlu bir görev olduğunu, hangi şartlar altında olursa olsun, bu statüyü devam ettirdiklerini söyledi.
Bu onurlu hizmeti, her yerde hakkıyla teslim etmeye çalıştıklarını ifade eden Arınç, ''(Adamın adı çıkmış 9'a inmez 8'e) derler. Bülent Arınç ismi geçince, 'Ha o mu sivri dilli' diyenler var'' diye konuştu.
Siyasetin onurlu bir iş olmasının yanında önemli bir iş, siyasetçinin de önemli bir insan olduğunu ifade eden Arınç, şunları kaydetti:
''Yani Türkiye'nin yönetiminde, Parlamentoda yasama hizmetlerini yapan, bakanlık, başbakanlık, hangi görevde olursa olsun Türk yönetiminde siyasetçi sıfatıyla katkıda bulunmuş her insan mutlaka önemli, değer verilmesi gereken insandır. Elbette onun hakkını ve hukukunu, onurunu korumak, onun yaptığı hizmetleri anarak, Türkiye'de çok başarılı işler yaptığına inanmak, bizim görevimizdir.''
''SİYASETÇİLER KORUNMASIZ''
Siyasetin yıpratıcı bir meslek, siyasetçilerin de korunmasız olduklarını söyleyen Arınç, şöyle devam etti:
''Siyasetçi kadar, onun bunun gerine gerine tokat atmaya çalıştığı başka bir iş, meslek sahibi insan yoktur. Kimin gücü yetiyorsa, kimin işine geliyorsa, kim, kendi saltanatını devam ettirmek için siyasetçiye vurmak gerektiğine inanıyorsa, yaradan sığınıp, nerede fırsat bulursa, bunu yerine getiriyor. Siyasetçinin onurunu korumak, hepimizin görevi. Meclisin itibarı da siyasetçinin itibarı da bizim hukukumuzu gözetmemize bağlı. Hukukumuza sahip çıkmazsak, herkes istediğini yapabiliyor. Varlık sebebimiz bu parlamentodur. Bu Meclis olmasaydı, biz olmazdık. O zaman Meclisimize sahip çıkmamız lazım. Şamar oğlanı gibi onun bunun gerine gerine tokat atmaya çalıştığı bir yerde, parlamentoya sahip çıkması gerekenler, önce siyasetçilerdir.
Siyasetçi, bu kuruma sahip çıkmadan, başkalarının kapısının önünde sabahın alaca karanlığında nöbet tutmaya çalışıyorsa veya onlar adına parlamentoya müdahale etmeye kalkıyorsa, bu bence çok yanlış bir iştir.''
Arınç, siyasetçiyi onurlu bir mevkide tutmak ve Meclisin itibarına ilişen her türlü müdahaleyi reddetmek gerektiğini kaydederek, ''Buna, hepimizin ihtiyacı var. En basit işlerimizde bile, burada 'evet' dendiği halde, dışarı çık seo tıktan sonra sırtını dönenlere rastlayabilirsiniz. Bütün kurumlar ve kurullar, bütün bakanlıklar, kuruluşlar kendileriyle ilgili bir iş olduğu zaman nasıl tesanüt (dayanışma) içerisine giriyor ve kendilerine verilen haklardan bir gramının azaltılmasına izin vermiyorlarsa, siyasetçilerin de buna aynı, hatta daha fazlasıyla mukabele etmesi lazım'' diye konuştu.
PARLAMENTERLERİN HAKLARI
Milletvekillerinin sosyal ve özlük hakları konusundaki eksiklere de değinen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Başkanlığım döneminde, bütün partilerin temsilcileriyle bir araya geldik. Oturduk, mutabık kaldık, 'şöyle bir düzenleme yapalım' diye. İnanın yarım saat geçmedi, içeride mutabık kaldığımız konular, temsilcilerin çoğu tarafından, 'Kusura bakmayın bu işte yokuz' diyerek, sırt çevrildi. Gazetecileri gördüğü zaman korkan, ekranın önünde konuşurken, içeride konuştuğundan farklı konuşan insanlarla itibarımızın yükselmesi mümkün değil. Hakkımız olan şeyi yapmak istiyoruz.
Geçmiş tarihler için söylüyorum, bir düzenleme yaptık, Cumhurbaşkanı veto etti. Geri döndü Meclise, el ayak birbirine karıştı. Yukarıdaki, 'referanduma gidelim' dedi. Biz de yaptığımız işin doğru olduğuna inanıyoruz Mecliste. Referanduma giderse, siyasetçi referanduma konmuş olacak. Öyle bir medya var ki karşımızda... Siyasetçi, Meclis, parlamento, partiler dediğiniz zaman, gözü başka bir şey görmüyor.
Gece yarısı önergeyle bir değişiklik yapılacak, gruplardan kimse konuşmuyor, herkes başını eğmiş, 'aman bana bir şey söylenmesin' diye. O kanunu çıkarırken, getiren biziz, geri döndükten sonra o işi düzeltmek için birisi bir önerge veriyor ama kimsenin konuşmaya cesareti yok. Tutanaklara bakın, ben çıktım ve konuştum. Yaptığımız iş doğruydu. Çünkü milletvekilliğini yaptınız, bu iş bitti. Ama siz halkın gözünde halen milletvekilisiniz. O statünüz devam ediyor. Size halen sayın milletvekilim diyorlar. Size halen haftada 7-8 davetiye geliyor. Sizi halen nikah şahidi yapmak istiyorlar. Bunlar da bize onur veriyor. 40 sene geçse de 'Sayın bakanım, Başbakanım, Meclis Başkanım' diyorlar. Bu hangi meslekte var?''
LOJMANLARIN BOŞALTILMASI
Milletvekillerinin halkın gözünde gördüğü yere yükseltilmesi gerektiğine işaret eden Bülent Arınç, bunu sağlama konusunda maddi ve sosyal imkanların da göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade etti.
Başka kurumların 5 yıldızlı otellerinin, dinlenme yeri olarak tahsis edildiğinin görüldüğünü kaydeden Arınç, ''Hakimevi ve polisevi bunların içinde en masum olanları. İstanbul'da Boğaz'a nazır dinlenme tesisleri, kampların olduğunu biliyoruz'' dedi.
Medyanın, bunlardan hiç bahsetmediğini belirten Arınç, şunları söyledi:
''Varsa yoksa lojmanlardı... Lojmanlar gitti, başımıza neler geldi biliyoruz. 237 bin lojman varken, biz 550'sini boşalttık. O tarihte Meclis Başkanıyım. Başbakan'ın önüne çıktım, '237 bininin 550'sini boşalttık. Hadi bakalım, sivil ve askeri bürokrasiye söyleyin de onlar da boşaltsınlar' Boşalmadı, herkes tuttuğunu bırakmıyor. Biz bıraktığımızla kaldık. 2-3 sene hiçbir şekilde kullanılamadı. Muhalefete döndüm Plan ve Bütçe Komisyonunda, 'Önerge verin, gensoru verin, sorun, araştırın...' Biz buradan çıkarken, doğru bir iş yaptığımıza inanarak çıktık. Ama buradan Maliye, Hazine ne kadar istifa etti ve bu milletvekillerimizin Ankara'da barınma ihtiyacı nasıl karşılanacaktı?
Ben daha o zaman TOKİ ile iş birliği yaptım. TOKİ, Milli Eğitime konut yaptı, Milli Savunmaya, OYAK'a konut yaptı. Her yere yaptı. 2004'ün Temmuz ayında ben de anlaşma yaptım, milletvekillerimize parasını vermek üzere, mesken yapacak. Bir bombardıman başladı. Benden başka herkes korktu, 'Hemen bırakalım bu işi' dediler. Parasız değil kardeşim, parasıyla... 2004'te başarılı olamadık, herkes dilekçesini geri aldı. 351 arkadaşımız müracaat etmişti, yarısından fazlası dilekçesini çekti, 'aman medya beni perişan eder' diye. TOKİ sana parasız ev vermiyor kardeşim.
O zaman başarılı olamadığımı, Meclis çalışanları için başardım. 2 bin tane konut yaptırdım. Sonradan da TOKİ ile anlaşma yaptık, benim dönemimde hem Yenimahalle hem başka bir yerde... Şimdi onlar bitmek üzere.
Cesur olmaya mecburuz. Ama cesur olmak için birilerini ortaya salıp, arkasından gülmemek lazım. El birliğiyle ona sahip çıkmamız lazım. Milletvekiline sahip çıkmayan bir Parlamento Başkanını tanımıyoruz. Kendisi savunacak. O gaddar medyanın önüne çıkacak, bu bizim hakkımızdır diyecek.''
''BİR SERDENGEÇTİNİN ÇIKIP, BU İŞLERİ YAPMASI LAZIM''
Parlamenterlerin sosyal ve özlük haklarının net olarak tanımlanması ile ilgili yaptıkları çalışmaları anımsatan Arınç, ''Oturduk çalışma yaptık. AB için Anayasanın 40 maddesini değiştirmişiz. 107 tane maddede değişiklik yapmışız. Peki parlamenterlerin AB ile ilgili yasası nerede? Hiç olmazsa bu yoldan gidelim dedik. Maaşımız Başbakanlık Müsteşarına, emekliliğimiz orgeneralin emekliliğine endeksli. Peki biz kimiz? Bu parlamenterlerin, kendine endeksli kanunu yok mu? Nereye göre maaş alır, neye göre emekli olur?'' diye konuştu.
Arınç, şöyle devam etti:
''Oturduk, çalıştık. Bunu konuşacak, savunacak cesareti yok kimilerinin. AB için idam cezasını kaldıranlar, DGM'leri kaldıranlar, 'şunları, şunları yaptık' diyenler; peki ben parlamenterim... Ben 2003'ün Ocak ayında dedim ki,'AB'de bir Meclis nasıl olmalı?' 40 tane proje işin içine koyduk. Peki özlük haklarımız, sosyal haklarımız? Hakimevine gittiğiniz zaman sizden en yüksek ücreti alıyorlar, hatta çoğu zaman yer bile bulamıyorsunuz. Bir başka yerde kalmak isteseniz, 'Kontenjanımız dolu' diyorlar. Peki, bu sosyal imkanlardan niye istifade etmeyeyim? Buna mani bir hüküm mü var? Bunu da kanun içine koyalım dedik. O da neredeyse kadük kaldı, neticelenmedi. Yani bir serdengeçtinin çıkıp, bu işleri yapması lazım. Burada bir düzenleme yapılabilir ama tüm siyasi partilerle. Ama çok acı söylüyorum; sizin yüzünüze karşı, gelip, 'siz ne isterseniz yapın, biz destek olacağız, bir kelime bile konuşmayacağız, muhalefet de yapmayacağız' diyorlar. Peki güzel kardeşim, niye bir taneniz şunun altına imza atmıyor? Allah'tan korkun...''
ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARLARI
Siyasetçiliğin zor iş olduğunu, bu meslekte yıpranmanın göze alınması gerektiğini belirten Arınç, ''Yaptığımız iş, ülkemizin, insanımızın, milletimizin geleceği içindir, biz onlar için çalışıyoruz. Yasama, denetleme bunun içindir. Temsil görevi bunun içindir. Meclisin itibarına hep beraber sahip çıkmamız lazım'' diye konuştu.
Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarını eleştiren Arınç, şunları kaydetti:
''Anayasa Mahkemesi, 1, 3, 5 kararında, 'benim istediğim gibi düzenleme yaparsan olur, yoksa iptal ederim' mealinde bir karar verdiği zaman, ona, Anayasanın 6'ıncı, 7'inci maddesini hatırlatacak insanlara ihtiyacımız var. 'Yasama benim görevim, onu seninle paylaşamam. Sen denetim yaparsın ama yasama benim görevim' diyebilmeli. Bunu söylerken, bazılarının endişeyle alkışlamadığını görüyorum. İşte gerçek burada. Ben Meclisin yasama hakkına sahip çıkarken bile birileri, bazı arkadaşlarımız, 'acaba bunu ne maksatla söylüyor' diye içlerinden geçiriyorlar. Anayasa Mahkemesi sizden daha cesur. Açın kararlarını okuyun, böyle şey olur mu? 485 milletvekilinin katıldığı, 411'inin evet oyu verdiği bir düzenlemede, şekil bakımından inceleme yapması gerekirken, bir takım gerekçelerle esasa girip, sonra tokat gibi bir kararla Meclise tekrar iade etmişken, buna sessiz durmak, buna cevap vermemek, yasama, egemenlik hakkını müdafaa etmemek... Herhalde işe oradan başlamak lazım. Yargı, kendi hakkına sonuna kadar sahip çıkıyor. Anayasa gereğince sahip çıkmalı. Yürütme, kendine göre bir işin içerisinde. Benim elimde bir tek yasama var. Yasamayı kırık dökük hale getiren kurumlar, kuruluşlar, kişiler, siyasiler ne varsa onlara karşı Meclisin itibarını muhafaza etmeliyiz.''
Kategori : POLİTİKA